Ölüm ve Ölmek üzerine

Ölümü yaşamın değerli bir anı olarak görüp, eşlik etmeyi son derece bilinçli hale getiren Elizabeth Kübler Ross bir hekim olarak hayranlık duyduğum bir insan …” Ölüm ve Ölmek Üzerine” ve “Yaşamın Dersleri” kitaplarını okudum. Yaşamı ile ilgili belgeseli de öneririm. . İşte “Ölüm ve Ölmek üzerine” kitabının sonuna koymuş…. kimse yalnız ve caresiz hissetmesin ve sözcüklerin ötesindeki anlamı görebilsin diye… Tagore’den bir alıntı,

Sözcüklerin Ötesine Geçen Sessizlik

“Bir hastanın yaşamında artık ağrının var olmadığı, zihnin düşsüz bir uykuya daldığı, yiyecek ihtiyacının en aza indiği ve çevrenin yalnızca bir karanlık haline geldiği bir zaman vardır. Bu, akrabaların koridoru arşınladığı, eve gidip yaşayanlara mı baksınlar? yoksa kalıp ölüm anını mı beklesinler? diye karar veremedikleri işkence dolu bekleyiş zamanıdır. Artık sözcükler için çok geçtir, ama akrabaların -sesli veya sessiz- yardım çığlığı en çok bu zamanda duyulur. Tıbbi girişimler için artık çok geçtir (ve iyi niyetli olsa da, bazen bunların yapılması çok zalimcedir), ancak ölmekte olan kişiden ebediyen ayrılmak için de çok erkendir. Hastanın en yakını için en zor zaman budur; ya artık bunun bitmesini ister ya da sonsuza dek kaybetmek üzere olduğu kişiye ümitsizce tutunmaya çalışır. Bu hasta için sessizlik terapisi, yakınları için ise istedikleri an bize ulaşabileceklerine dair güvence verme zamanıdır.
Ailenin bu sıradaki çatışmalarını anlayabilir ve ölmekte olan hastayla kalma konusunda kendini en rahat hisseden kişiyi seçmeye yardım edilebilirse, doktor hemşire, sosyal görevli veya rahip bu son anlarda çok yararlı olabilir. Bu kişi sonuçta hastanın terapisti haline gelir. Kendini aşırı rahatsız hissedenlere, suçluluk duyguları hafifletilerek ve ölüm olana dek hastanın yanında birisi bulunacağı güvencesi verilerek yardımcı olunabilir. Diğer yakınları bundan sonra hastanın yalnız ölmediğini bilerek ve böylece birçok kişi açısından yüzleşmenin bunca güç olduğu bu andan kaçtıkları için utanç ve suçluluk duymadan evlerine gidebilirler.
Ölmekte olan bir hastayla sözlerin ötesine geçen bir sessizlik içinde birlikte oturacak gücü ve sevgiyi bulanlar, bu anın ne korkutucu, ne de acılı olmadığını göreceklerdir. Bu sadece beden işlevlerinin huzur dolu bir şekilde durduğu andır. Bir insanın huzur içinde ölmesini izlemek, bize kayan bir yıldızı anımsatır. Uçsuz bucaksız gökyüzünde, ebediyen sonsuz geceye karışmak üzere sadece bir an parlayan milyonlarca ışıktan bir tanesi… Ölmekte olan bir hastanın terapisti olmak, bize bu engin insanlık denizinde her bireyin eşsiz olduğunu öğretti. Kendi faniliğimizi, yaşamımızın sınırlı olduğunu gösterdi. Pek azımız yüz yaşını geçeriz, ama bu kısa süre içinde bile çoğumuz kendimize özgü bir öykü yaratır ve yaşarız; ve kendimizi insanlık tarihinin kumaşına dokuruz.
Kaptaki su berraktır; denizdeki su karanlık.
Ufak gerçeğin anlaşılır sözleri vardır; büyük gerçeğin derin sessizliği”

“Tagore, Avare Kuşlar, CLXXVI”